‘Şahlar Şâhı divan açar
Divan gümbür gümbürlenir
Mert dayanır nâmert kaçar
Meydan gümbür gümbürlenir’
Köroğlu (16. Yüzyıl)
Türkiye’nin siyasal ve sınıfsal mücadelesinde yeni gelişmeler yaşanıyor. Toplumun tüm kesimleri siyasi iktidarın haksız hukuksuz uygulamalarına karşı sesini yükseltiyor. Başta üniversite öğrencileri olmak üzere işçiler, kadınlar, emekliler, açlık sınırı altında inim inim inleyen tüm yurttaşlar siyasi iktidarın değişiminden yana mücadele kararlılığında ısrarcı oluyor. Her siyasi görüşten, her etnik kimlikten 16 milyon yurttaş İBB Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı Adayı olması için sandık başında gitti ve oyunu kullandı.
Silivri zindanlarına atılan Sayın Ekrem İmamoğlu’nun ve bir süredir CHP’li ve DEM’li belediye başkanlarına, muhalefet partileri genel başkanlarına, gazetecilere, iş insanlarına yapılan kumpaslarla tutsak edilmeleri toplumda büyük bir huzursuzluğa neden oldu.
Bu haksızlıklara karşı çıkan geniş halk kitleleri direnişe ve mücadeleye başladı. Meydanları dolduran kitlelerin Alevi veya Sünni olması, Türk veya Kürt olması, sağcı veya solcu olmasının hiçbir önemi olmadığına tanık olduk. Her kesimden yurttaş yapılan hukuksuzluğa karşı birlik oldu. Sosyal bilimciler ve siyaset bilimcilerin Türkiye’nin bu yeni fotoğrafını doğru analiz etmek gibi bir sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde yeni bir toplumsal uyanışa yol açan içinde bulunduğumuz sınıfsal mücadelenin boyutuna dikkat edilirse, gelecek aydınlık günlerin ne kadar yakın olduğunu söyleyebiliriz.
Bugün meydanlara çıkan yurttaşlar aidiyet ve etnik milliyetçi duygulardan arınmış durumda. Geniş halk kitleleri ortak mücadelede buluşmuşlardır. Bu durum siyasi iktidar tarafından marjinal gösterilerek, küçümsenmektedir. 2 Nisan boykotunun amacına ulaşması iktidarı çıldırtmıştır. İktidarın yarınlarda ne yapacağı bugünden kestirilmemektedir. Her geçen gün kendinden olmayan herkese daha da baskıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı tutumunda ısrar etmektedir.
Müflis Tek Adam Rejimi, Türkiye Cumhuriyeti devletini kendi şirketi olarak görmektedir. Bu anlayışından kaynaklı hesapsız, kitapsız uygulamalar ve yatırımlar yapmaktadır. Türkiye’nin ekonomik sistemini rant ekonomisine dönüştürmekten geri durmamıştır. Yap-İşlet modeli ile devletin hazinesini yandaşlara peşkeş çekerek boşaltmıştır.
23 yıllık AKP iktidarında ekonomik sistemden eğitim sistemine, sağlık sisteminden güvenlik sistemine ne varsa anti demokratik yöntemlerle cumhuriyetin temel değerleri yok edilerek, sosyal devlet anlayışı terk edilmiştir.
Laik bilimsel eğitim terk edilerek, Milli Eğitim dinselleştirilmiştir. ÇEDES programıyla okullara atanan imamlar aracılığıyla öğrenciler çağdışı yöntemlerle eğitilmektedir.
Sağlık sistemi çökmüştür. Yurttaşlar, sosyal devlet anlayışından uzaklaşılarak özel hastanelere muhtaç hale getirilmiştir. Devlet hastanelerinde randevu almak neredeyse olanak dışı olmuştur. Ultrason ve emar için 5-6 ay sonrasına ancak gün verilebilmektedir.
Emeklilik sistemi yerlerde sürüklenmektedir. 16 milyon emekli açlık sınırının altında bir yaşama mahkum edilmiştir.
Adalet sistemi güdümlü hale getirilmiştir. Siyasi iktidarın yargı kurumuna müdahalesi hukuksuzluğun boyutunu göstermektedir. Hukuksuzluk yurttaşların büyük tepkisine neden olmaktadır.
Her gün yeni bir zamla uyanmaya başladık. Elektriğe yüzde 25 zam yapıldı. Dünyada petrol fiyatları tepetaklak aşağı düşerken biz hala fahiş fiyatlarla akaryakıt almaya devam ediyoruz. Çiftçilerimiz bir bir tarım sektörünü terk etmektedir. İşsizlik resmi rakamlara göre bile 13 milyonun üstündedir, gayri resmi rakamlar 20 milyonun üstünde olduğunu belirtmektedir.
Muhalefet partileri yaşanan Tek Adam Rejimine karşı Türkiye İttifakı’na doğru yavaş da olsa ilerliyor. Motor gücün CHP olduğu yadsınamaz bir gerçek.
CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’in de belirttiği gibi ‘19 Mart Darbesi’ muhalif topluma karşı yapılan ve yapılacak olan kumpasların devam edeceğini işaret etmektedir. Bu baskıcı dönemde meydanları doldurmak ve haksızlıklara ses yükseltmek çok kıymetli…
Bu eylemlerin öğrenci gençliğe yeni yükümlülükler yüklediğini göz ardı etmemek gerekiyor. Bu anlamda gençlik ile tez elden organik bağlar kurulmalıdır. Gençliği dinlemeden anlamadan atılacak her adım onları ürkütebilir. Gençliğe güvenmek işin başı…
Siyasi iktidara yönelen bu tepkinin sınıfsal karakterini görmeden büyük bir başarının elde edilmesi hayal ürünüdür. Dolayısıyla bu düzenden en çok zarar gören işçi sınıfı ve emekçi kitlelerle doğru bir bağ kurulmazsa ve gençler ile emekçiler bu mücadelenin asli unsuru yapılmazsa toplanan bu enerji sinerjiye dönüşmeyebilir.
Sosyal demokratların önderliği bu kitlesel mücadelenin boyutunu büyütebilir. Büyütülecek olan mücadele için doğru bir program ile oluşturulacak strateji geniş toplum kesimlerinin sorunlarına çözüm getirecek bir içeriğe sahip değilse başarının beklenmesi beyhude bir çabadan öteye gidemeyecektir. Dolayısıyla 68 ile 78 kuşağının devrimci nitelikli önderliğini bugün meydanlara inen toplumsal kesimleri dinlemek, yeniden öğrenmek, bilgi birikimlerini aktarmak ve tecrübelerini paylaşmak gibi birçok görevler beklemektedir.
More Stories
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’ndan gözaltında taciz iddiaları açıklaması: ‘Arkadaşlarımız yalnız değil’
Otomobil istinat duvarına çarptı: Anne ve 2 çocuğu yaralandı
Dezenformasyonla mücadele sürüyor. İBB’den açık ihale sürecine 5 maddelik yanıt